Gazeteci ve yazar Taha Kılınç, Esed rejiminin devrilmesinin ardından, Suriye’nin geleceğine dair öngörülerini anlattu.
Gazeteci ve yazar Taha Kılınç, “Suriye’nin özellikle son 61 yılına hakim olan Baas rejiminin ülkeyi nereye sürüklediğini düşündüğümüzde sadece Sednaya Hapishanesi’nden çıkan görüntüler bile bize bundan sonra Suriye’nin daha kötü olmayacağını düşündürüyor” dedi. Kılınç, “Süreci dikkatli bir şekilde izleyen herkes Suriye’deki yönetimin oradaki insanlara haklarını sağlaması durumunda ABD’ye bel bağlama ihtimalinin devreden çıktığı bir denklemde hakikaten Suriye’nin neler kazanacağını da hesaplaması gerekir. Ben tarafların birbirine yaklaşımının pozitif olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Gazeteci ve yazar Taha Kılınç, Suriye’de Baas rejiminin devrilmesini, iç savaş öncesi Şam ve Halep’te yaşadıkları ile Suriye’nin geleceğine dair öngörülerini anlattı.
Kılınç, Suriye’deki sürecin olumsuz neticelere yol açacağı kanaatinde olmadığının altını çizerek, coğrafyanın tabiatından kaynaklanan bazı terslikler ve aksamalar olsa da bunların normal görülmesi gerektiğini söyledi.
Özellikle 1970’li yıllardan itibaren Baas rejiminin Suriye’de insani değerlere düşmanlık anlamında çok olumsuz örnekler sergilediğine işaret eden
Kılınç, Suriye nüfusunun iç savaş sırasında dünyanın dört bir tarafına dağıldığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“‘Ülkeleri özgürleşti, ülkelerine gitsinler’ gibi birtakım hamasi söylemler bizim içimizdeki dengelerle de bağdaşmıyor. Sanayiciler ve iş adamları şimdiden ‘hepsi gitmesin, bu iş gücü bize lazım’ şeklinde kendi gerçekleri açısından birtakım şeyleri dile getirmeye başladılar. Suriye’nin imarına öncelik verilmekle beraber iki ülkenin beraber ne yapabileceğine bakmak lazım.”
şeklinde konuştu.
Gaziantep, Şanlıurfa ve Hatay’ın tarih boyunca Suriye ile entegre olan şehirler olduğunun altını çizen
Türkiye’nin bölgede göz ardı edilemeyecek derecede güçlü bir aktör olduğunu vurgulayan Kılınç, şunları kaydetti:
-
“Sürece baktığımızda özellikle ABD’nin Suriye’nin kuzeyine çok ciddi şekilde ideolojik, etnik ve askeri yatırım yaptığını görebiliyoruz. ABD Başkanı Trump’ın bu yatırımları nereye sevk edeceği de önemli bir soru işareti. Trump, birdenbire ‘Bana ne Suriye’den’ diyebilir. Amerika, Afganistan’da nasıl uzun yıllar oradaki varlığından sonra çekildiyse, Irak’tan bir çekilme süreci başlattıysa, yarın bir gün Suriye’den de çekilip oradaki unsurları yüzüstü bırakabilir. O yüzden meselenin belki iki yönünü konuşmak lazım. Yeni yönetim oradaki unsurlarla nasıl bir ilişki kuracak? En azından Suriye gerçekleri ile uyumlu bir entegrasyon sürecin yürütüleceğine dair bir takım izlenimler edinebildik.
Suriye ile Türkiye arasında kurulacak ilişkilerin ortak bir gelecek için iki kardeş ülkenin beraber yürümesi şeklinde formüle edilmesi gerektiğine vurgu yapan
“Esed’in ya da kardeşi Mahir’in bu koordinatları İsrail’e verdiği ile ilgili çok ciddi iddiaların ötesine bir takım bilgiler var. Suriye’nin geleceğinin hakikaten hak ve adalet üzere inşa edilmesi imkansızlaştıracak bir bombardıman yaptı İsrail. ‘Beşşar Esed’in uzun iktidarı boyunca niçin İsrail bu kadar kapsamlı bir bombardıman yapmadı?’ sorusunu sormak lazım. Muhaliflerin İsrail’le koordineli bir şekilde geldikleri gibi birtakım yorumların niyet okuyarak, bölgeyi ideolojik angajmanlar eşiğinde değerlendirme olduğunu düşünüyorum. Mevzuya İran penceresinden bakan insanların yorumları bu minvalde oluyor genelde.”
Suriye’de iç savaş döneminde öldürülen insan sayısının en iyimser tahminle 500 bin ila 1 milyon arasında olduğuna dikkati çeken Kılınç, sözlerini şöyle sürdürdü: