8 Aralık’ta Şam’ın muhalifler tarafından ele geçirilmesiyle Suriye’de kanlı Esed diktatörlüğü sona erdi. Bu hadise vicdan sahibi herkes tarafından sevinçle karşılandı. Şam’daki Sednaya Hapishanesi’nde yıllardır yaşanan vahşete dair görüntüler Baas rejiminin karanlık yüzünü bir kez daha ortaya koydu. 1963’te darbeyle başa geçen Baas Partisi 61 yıl süngüyle yönettiği Suriye’de kapanması zor yaralarla birlikte tarihe gömüldü. Peki, bunca zulmün baş aktörü olan Esed rejimini doğuran Baas Partisi hangi şartlar altında ortaya çıktı? Bu hareketin sosyalizm ve Arap milliyetçiliği ile ilişkisi neydi? Irak ve Suriye’de iktidarı nasıl ele aldı?
Osmanlı düzeni bozulunca bitmeyen kaos dönemi başladı
Yavuz Sultan Selim’in bölgeyi Memlüklerden almasıyla Birinci Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı idaresi altında kalan Arap coğrafyası, uzun yıllar çeşitli mezhepsel ve etnik farklılıklara rağmen büyük ölçüde sükûnetle yönetilmişti. 19. yüzyılın ilk yarısında değişen dünya düzeni ve milliyetçilik gibi akımların doğuşu bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu coğrafyayı da etkilemeye başladı.
Suriye ve Lübnan başta olmak üzere Arap coğrafyasındaki manda yönetimlerine karşı 1930’lu yıllarda artan bağımsızlık talebi İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki ortamın da etkisiyle meyve verdi. Fransa 1946’da Suriye ve Lübnan’dan çekildi ve 1941’de fiilen başlayan bağımsızlık resmiyet kazandı.
Baas Partisi: Sosyalist, halkçı ve devrimci Arap milliyetçiliği
1943’te iki koyu Arap milliyetçisi ve Marksist olan Mişel Eflak ve Salah Bitar öncülüğünde kurulan Arap Baas Sosyalist Partisi Suriye ve Irak’ın bağımsızlık sonrası atmosferinde etkili oldu. Tek bir Arap ulusu esasında kurulan Arap devleti ideali Baas ideolojisinin temelini oluşturuyordu. Laik ve sosyalist söylem milli bir muhtevada birleştirilmiş ve amorf bir terkip ortaya çıkmıştı. Parti, ideolojik temellerini İslam yerine seküler ve milliyetçi bir pan-Arabizm anlayışı üzerine inşa etmişti.
Coğrafyayı kana bulayan Baas’ın hazin sonu
1991’de başlayan Körfez Savaşı Irak’ta Baas rejiminin çöküşünü başlatan gelişme oldu. Saddam Hüseyin önderliğindeki Irak, 2003’teki Amerikan işgaline kadar hem ülke içinde hem de çevresiyle sorunlar yaşadı ve gün geçtikçe zayıfladı. Gittikçe artan baskıcı yönetimi iktidarı koruma refleksiyle yapılan katliamlar takip etti. 2003 yılında Amerika’nın demokrasi söylemiyle gerçekleştirdiği Irak işgali, bölgedeki dengeleri altüst etti. Saddam önderliğindeki Irak’ın Baas ideolojisi çöktü fakat ardında devasa bir enkaz bıraktı.
Birlik idealiyle kurulan bir parti coğrafyayı daha fazla parçaladı
Baas ideolojisi, parçalanmış Arap halklarına birlik vadederek doğdu ancak sonunda bölgeye daha fazla ayrışma ve yıkım getirdi. Esed hanedanı ve Saddam diktası ülkelerine zulümden başka bir şey sunmadı. Arap milliyetçiliği temelinde örgütlenerek kurtuluş vadeden bir hareket günün sonuna kendi iktidarını korumak uğruna dar bir azınlığı zenginleştirdi ve büyük halk kitlelerini zorla, süngüyle ve korkuyla yönetmeye çalıştı. Baas’ın sonu başlangıç ideallerinden oldukça uzakta, vadettiği birlikten çok bıraktığı yıkım ve parçalanmışlık mirasıyla tarihe gömülmüş oldu. Temennimiz bu kirli ideolojiden kurtulan Irak ve Suriye’nin bundan sonra sükûnete ve huzura kavuşması.